Saturday, February 6, 2021

M. K.’ye Mektup – Theodore John Kaczynski

 

Çeviren: Karaçam (Ocak 2021)

vahsikaracam.blogspot.com

karapinusnigra@gmail.com



Çeviriye Esas Alınan Metin: Technological Slavery, Fitch & Madison Publishers, 2019

Excerpts from Letter to M.K. (sayfa: 257-264)



Medeniyet problemi ile teknoloji problemi aynıdır. Öncelikle şunu açıklamama izin ver. Teknoloji dediğimde yalnızca aletler ve makineler gibi fiziksel araçlardan bahsetmiyorum. Aynı zamanda kimya, inşaat mühendisliği, biyo-teknoloji gibi teknikleri de buna dahil ediyorum. Bunlara, tüm bir teknolojik sistemin üzerinde yükseldiği fiziksel araçlar –aletler, makineler ve yapılar– olmadan gelişmiş bir seviyede var olamayacak olan propaganda, eğitim psikolojisi gibi insani teknikler ve organizasyonel teknikler dahildir.

Kelimenin geniş anlamıyla teknoloji yalnızca modern teknolojiden oluşmaz, aynı zamanda daha eski toplumsal aşamalarda var olmuş teknikler ve fiziksel araçlar da teknolojiye dahildir. Örneğin sabanlar, hayvanlar için koşum takımları, demircilerin araçları, bitki ve hayvanların evcilleştirilmiş türleri ve tarım, hayvancılık ve metal işleme ile ilgili teknikler. Eski medeniyetler bu teknolojilere ve aynı zamanda yüksek sayıda insanı yönetmek için gerekli olan organizasyonel tekniklere dayanmışlardır. Medeniyetler, üzerinde yükseldikleri teknolojiler olmadan var olamazlar. Diğer bir açıdan, eğer teknoloji varsa medeniyet de er ya da geç onunla birlikte ortaya çıkar.

Dolayısı ile medeniyet problemi teknoloji problemi ile eşit olarak görülebilir. Teknolojiyi ne kadar geri götürmeyi başarabilirsek, medeniyeti de o kadar geri götürebiliriz. Eğer teknolojiyi taş devrine kadar geriletebilirsek, ortada medeniyet kalmaz.

# # #

Bana atfedilen eylemler ile ilgili şöyle soruyorsun: “Sonuçta şiddet şiddet değil midir?” Elbette şiddet şiddettir. Ve aynı zamanda şiddet doğanın gerekli bir parçasıdır. Eğer avcılar, avladıkları türleri öldürmezlerse, bu türler yenilebilecek her şeyi tüketecek kadar çoğalarak çevrelerini mahvederler. Birçok hayvan kendi türünün üyelerine dahi şiddet uygular. Mesela şempanzeler sıklıkla diğer şempanzeleri öldürür. Bazı bölgelerde vahşi ayılar arasındaki kavgalar çok yaygındır ve ölümcül sonuçlara sebep olabilir.[1]

İnsanlar vahşi doğada yaşayan en şedit türlerden birisidir. Avcı-toplayıcı halklar ile ilgili güzel bir genel inceleme Carleton S. Coon’un The Hunting Peoples kitabıdır. Bu kitapta, avcı-toplayıcı toplumlarda insanların diğer insanlara uyguladığı şiddetin bir çok örneği bulanmaktadır. Profesör Coon (XIX, 3, 4, 9, 10. sayfalarda), avcı-toplayıcı halkları taktir ettiğini ve onları medeni toplumlardan daha şanslı addettiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor.[2] Fakat kendisi dürüst bir insan ve şiddet gibi ilkel yaşamın modern insana çirkin gelebilecek yönlerini sansürlemiyor. Sonuç olarak hatırı sayılır oranda bir şiddetin insan yaşamının doğal bir parçası olduğu açıktır. Şiddetin kendisi ile ilgili yanlış bir şey yoktur. Şiddetin iyi ya da kötü olması, her özel durumda, nasıl ve ne için kullanıldığına bağlıdır. Peki neden modern insanlar şiddetin kendisini kötü olarak görüyorlar? Bunu yalnızca tek bir sebepten yapıyorlar: Çünkü propaganda ile beyinleri yıkanmış durumda. Modern toplum insanların şiddetten korkması ve dehşete düşmesi için çeşitli propaganda biçimlerini kullanmaktadır. Çünkü tekno-endüstriyel sistem uysal, laf dinleyen ve kendini savunmayan, olay çıkarmayacak ve sistemin işleyişini bozmayacak bir nüfusa ihtiyaç duyar. İnsanlar, şiddetin yanlış olduğu ile ilgili hangi felsefi ya da ahlaki rasyonalizasyonlara başvurursa başvursunlar, bu inancın gerçek sebebi sistemin propagandasını bilinçaltlarında içselleştirmiş olmalarıdır.

İktidar son kertede fiziksel güce dayanır. İnsanlara şiddetin kötü olduğunu öğreterek (tabii ki, sistemin kendisi polis ya da asker yolu ile şiddet kullanmaya devam eder) sistem fiziksel güç üzerindeki tekelini korur ve tüm iktidarı kendi ellerinde bulundurur.

# # #

Burada bahsettiğim tüm insanlar tek bir harekete mensupturlar. (Bunlara “YA [Yeşil Anarşist] Hareketi” adını verelim.) Tabii ki bu insanlar medeniyete ve onu ayakta tutan teknolojiye karşı oldukları müddetçe haklıdırlar. Fakat bu hareket aldığı biçim sebebiyle aslında tekno-endüstriyel sistemi koruyucu bir rol üstlenebilir ve devrime bir engel teşkil edebilir. Açıklayayım:

İsyanı doğrudan güç uygulayarak temelli olarak bastırmak zordur. İsyan güç ile bastırıldığında, genelde, otoritelerin kontrol etmekte daha fazla zorlandıkları bir biçimde tekrar ortaya çıkar. Örneğin 1878’de Alman Meclisi, Sosyal-Demokratlara karşı sert ve baskıcı yasalar çıkarmıştır ve bunun sonucunda hareket bastırılmıştır. Ve hareketin üyeleri dağılmış, kafaları karışmış ve cesaretleri kırılmıştır. Fakat bu çok kısa bir zaman sürmüştür. Hareket sonradan tekrar kendini toplamış, daha enerjik hale gelmiş ve fikirlerini yaymanın yeni yollarını bulmuştur. Böylece 1884 yılında her zaman olduğundan daha güçlü hale gelmiştir.[3]

İnsan ilişkilerinin zeki gözlemcileri, güce sahip sınıfların kendilerini isyana karşı en iyi şekilde yalnızca gerçekten gerekli olduğunda güç ve doğrudan bastırma yöntemlerine başvurarak ve isyankâr duyguları dağıtmak için asıl olarak manipülasyonu kullanarak koruyabileceklerini bilirler. En etkili araçlardan birisi, isyancı hislerin kendilerini sisteme zararlı olmayacak şekillerde ifade etmeleri için kanallar açmaktır. Örneğin Sovyetler Birliği’ndeki mizah gazetesi Krokodil’in, otoritelerin şikayetleri ve rahatsızlıklarını hiç kimsenin Sovyet sisteminin meşruiyetini sorgulamayacak ve ona karşı ciddi bir ayaklanmaya girmeyecek şekilde ifade etmelerinin bir aracı olduğu iyi bilinmektedir. Fakat Batı’nın “demokratik” sistemi isyanı sönümlendirmek için Sovyetler Birliği’nde olduğundan çok daha etkili ve sofistike mekanizmalar geliştirmiştir. Batı toplumunun gerçekten olağanüstü bir özelliği, insanların, kendisine karşı isyan ettikleri sistemin değerlerini savunmak için “isyan” etmeleridir. Irksal ve dini eşitlik, kadınların ve homoseksüellerin eşit olması, hayvanlara insani bir şekilde davranılması gibi solcu “isyanlar”. Fakat bu değerler Amerikan kitle medyasının bize her gün tekrar tekrar öğrettiği değerlerdir. Solcuların beyinleri medya propagandası tarafından öylesine yıkanmıştır ki, ancak tekno-endüstriyel sistemin kendi değerleri olan bu değerler uğrana “isyan” edebilirler. Bu yolla sistem, solun isyankâr dürtülerini sisteme zararsız olan kanallara yönlendirmekte başarılı olmuştur.[4]

Teknoloji ve medeniyete karşı isyan etmek gerçek bir isyandır ve mevcut sistemin değerlerine karşı gerçek bir saldırıdır. Fakat yeşil anarşistler, anarko-primitivistler ve benzerleri (“YA Hareketi”) öylesine yoğun bir şekilde solun etkisi altına girmişlerdir ki, medeniyete karşı olan isyanları büyük oranda etkisiz hale getirilmiştir. Medeniyetin değerlerine karşı isyan edeceklerine, medeniyetin birçok değerini kendileri benimsemişler ve ilkel toplumlar ile ilgili, medeniyetin bu değerlerinden oluşan hayali bir resim oluşturmuşlardır.

# # #

[M.K.’ya yazılan mektup bu noktada anarko-primitivist efsaneyi teşhir eden uzun bir bölüm içeriyor. Bu bölüm, “İlkel Yaşam Hakkındaki Gerçek” makalesinde söylenenleri büyük ölçüde tekrar ettiği için bu yazıya dahil edilmemiştir.]

# # #

Avcı-toplayıcı yaşam tarzının modern hayat tarzından daha kötü olduğunu söylemeye çalışmıyorum. Tam tersine, karşılaştırılamayacak derecede daha iyi olduğunu düşünüyorum. Avcı-toplayıcı toplumları inceleyen çoğu araştırmacı onlara yönelik duyduğu saygıyı, taktiri ve hatta onları kıskandıklarını ifade etmişlerdir.

Fakat ilkel yaşamın medeni yaşamdan daha iyi olmasının cinsiyet eşitliği ile, hayvanlara kibar davranmakla, rekabetin ya da şiddetin yokluğu ile alakası yoktur. Bu değerler modern medeniyetin yumuşak değerleridir. Bu değerleri avcı-toplayıcı toplumlara yansıtarak YA Hareketi gerçekte hiç var olmamış bir ilkel ütopya yaratmıştır. Yani, YA Hareketi medeniyeti ve moderniteyi reddettiğini söylese de, modern toplumun en önemli bazı değerlerine köle gibi bağlı kalmaktadır. Bu sebeple, YA Hareketi etkili bir devrimci hareket olamaz.

İlk olarak, YA Hareketinin enerjisinin bir bölümü gerçek devrimci hedeften –modern teknolojinin ve genel olarak medeniyetin yıkılması– başka yerlere kaymıştır: Irkçılık, cinsiyetçilik, hayvan hakları, gay hakları ve benzerleri gibi sözde devrimci hedefler. İkinci olarak, bu sözde devrimci meselelere bağlılığından dolayı YA Hareketi birçok solcuyu kendine çekebilir —modern toplumun ortadan kaldırılmasına duydukları ilgi ırkçılık, cinsiyetçilik gibi meselelere duydukları ilgiden daha az olan insanlar. Bu, hareketin enerjisinin, teknoloji ve medeniyetten ziyade başka meseleler üzerine yoğunlaşmasına sebep olacaktır. Üçüncü olarak; kadınların, homoseksüellerin, hayvanların ve benzerlerinin haklarının güvence altına alınması hedefi medeniyetin ortadan kaldırılması hedefiyle uyumsuzdur. Çünkü kadınlar ve homoseksüeller ilkel toplumda genellikle eşitliğe sahip değillerdir ve ilkel toplumlar çoğu durumda hayvanlara karşı acımasızdır.[5] Eğer birisinin hedefi bu grupların haklarını güvence altına almaksa, bu durumda izlenecek en iyi politika modern medeniyete bağlı kalmaktır. Dördüncü olarak, YA Hareketi’nin modern medeniyetin yumuşak değerlerinden birçoğuna sahip çıkması ve yumuşak bir ilkel ütopya yaratması, tekno-endüstriyel sistemden kurtulmak için gerçekçi ve etkili eylemlerde bulunmak yerine ütopik fantezilere çekilmeye daha fazla meyilli olan çok sayıda yumuşak, hayalci ve pratik olmayan insanı bünyesine çekmesine sebep olmaktadır.

YA Hareketi yalnızca faydasız olmakla kalmaz, faydasızdan daha kötüsüdür; çünkü etkili bir devrimci hareketin ortaya çıkmasında bir engel teşkil edebilir. Teknoloji ve medeniyete karşı olmak YA Hareketinin programının önemli bir parçası olduğundan, teknolojik medeniyetin dünyaya yaptıklarından rahatsız olan genç insanlar bu harekete yönelmektedirler. Tabii ki, bu gençlerin hepsi solcu ya da yumuşak, hayalci ve etkisiz tipler değildir. Bazıları gerçek devrimci olacak potansiyele sahiptir. Fakat YA Hareketinin içerisinde solcular ve diğer işi yaramaz insanlar onlardan çok daha kalabalıktır; bu sebeple etkisiz hale getirilirler, yozlaştırılırlar ve devrimci potansiyelleri heba olur. Bu bağlamda, YA Hareketi’nin potansiyel devrimcileri yok ettiği söylenebilir.

Kendisini YA Hareketi’nden ve onun yumuşak, medeni değerlerinden tamamen bağımsız tutacak yeni bir devrimci hareketin kurulması gerekli olacaktır. Cinsiyet eşitliği, hayvanlara iyi davranmak, homoseksüellere hoşgörü göstermek ya da buna benzer şeylerin yanlış olduğunu söylemek istemiyorum. Fakat bu değerlerin teknolojik medeniyeti ortadan kaldırma çabası ile hiçbir alakaları yoktur. Bunlar devrimci değerler değildir. Etkili bir devrimci hareket bunun yerine ilkel toplumların yetenek, kişisel disiplin, dürüstlük, fiziksel ve ruhsal dayanıklılık, dışarıdan dayatılan kısıtlamalara karşı toleranssızlık, fiziksel acıya dayanabilme kapasitesi ve en önemlisi cesaret gibi sert değerlerini benimsemelidir.

Notlar

[1] Bears and Other Top Predators dergisinin birinci cildi, ikinci sayısının 28-29. sayfalarında kavga eden ayıların ve bir kavgada yaralanmış bir ayının fotoğrafını veriyor ve bu tarz yaraların ölümcül olabileceğini söylüyor. Ayrıca İlkel Yaşam Hakkındaki Gerçek makalesinin altıncı bölümüne bakınız.

[2] Carlton S. Coon, The Hunting Peoples, Little, Brown and Company, Boston, 1971, muhtelif yerler.

[3] G. A. Zimmermann, Das Neunzehte Jahrhundert, Zweite Hälfte, Zweiter Teil, Druck und Verlag von Geo. Brumder, Milwaukee, 1902, syf. 23.

            [4] Bakınız: Kaczynski, “The System’s Neatest Trick,” Technological Slavery, Fitch & Madison Publishers, 2019

           [5] Bakınız: İlkel Yaşam Hakkındaki Gerçek, Bölüm 8.

___________________________________________________________________________________

Karaçam

karapinusnigra@gmail.com