Sunday, June 11, 2023

Yeşil Büyümenin Çürütülmesi

 



Sunuşi

Sunuş bölümü Naturaleza Indomita’nın bu metin için yazdığı İspanyolca sunumun Türkçe çevirisidir. Orijinal metin takip eden linktedir: https://www.naturalezaindomita.com/textos/crtica-de-la-civilizacin-y-del-sistema-tecnoindustrial/desmintiendo-el-desacoplamiento

Aşağıdaki metnin yalnızca bir çeviri değil, aynı zamanda orijinal metnin bir uyarlaması olduğunu belirterek başlamalıyız. Orijinal metinde, metnin anlaşılması için gerekli olmayan ve bu çeviride çıkarılmış olan bazı ekler (kaynakçayı özetleyen bir takım tablolar) vardı. Bundan daha da önemli olmak üzere, yazarlar orijinal metne son şeklini verirken bazı kısımları metnin son halinden yanlışlıkla çıkarma hatasında bulunmuşlar. Tam metni içeren orijinal nüshayı bulamadık. (Anlaşılan tam metni içeren bir nüsha hiçbir yerde mevcut değil.) Dolayısı ile, söz konusu eksikliklerin anlaşılmaz hale getirdiği bazı parçaları metinden kaldırmak ve bazılarını da anlaşılır kılmak için rötuşlamak zorunda kaldık. Bu nedenle okuyucu, burada sunulan metnin yazarların elinde olan tüm veriyi içermediğini dikkate almalıdır.

Bu metni çevirip yayınlamaya karar vermemizin nedeni, bu metnin; “ayrıklaştırma”, “yeşil büyüme” ya da bunlara dayanan “sürdürülebilir kalkınma” gibi kavramların neden materyalist ve asgari düzeyde bilgi içeren bir perspektiften bakıldığında tam bir saçmalık olduğuna dair bazı ampirik veriler sunmasıdır. Fiziksel yasaları ve maddi sınırları göz ardı eden herhangi bir politikanın, en ufak bir zekaya sahip herkes tarafından ciddiye alınmaması gerekir. Bu tür fikirlerin (ayrıklaştırma, sürdürülebilir kalkınma vb.) günümüz tekno-endüstriyel toplumunda sık sık ortaya atılması ve mantıklı kabul edilmesi, bu toplumsal sistemin mantıksızlığı ve yöneticileri de dahil olmak üzere üyelerinin çoğunun cehaleti ve aptallığı hakkında çok şey söylüyor.

Bununla birlikte metin, bu konuya göz ucuyla değiniyor da olsa, Doğa’nın çeşitli yasalar ile korunma altına alınmasının etkili bir politika olduğuna ve Doğa’nın bu şekilde uzun vadede korunabileceğine dair ciddi şüpheler uyandıran veriler de sunmaktadır. (Özellikle "meta sınırı" kavramı ve "maliyetlerin yer değiştirmesinden" söz ettiği bölümlerde.) Ya da hizmet sektörünün faaliyetlerinin (örneğin “ekolojik” turizm) etkisinin Doğa’nın korunması bağlamında ne ölçüde hafife alındığına dair soruları da gündeme getirmektedir.

Ancak, bu çalışmayı yeşil büyümenin ilerici saçmalığı hakkında iyi bir veri kaynağı olarak görmemiz, yazarların tüm değerlerini ve çıkardıkları tüm sonuçları kabul ettiğimiz anlamına gelmiyor. Ne yazık ki yazarlar, tedrici ve barışçıl küçülme ve mevcut tekno-endüstriyel sistemin aşıra nüfusa sahip endüstriyel ve devasa bir sistem olmaya devam ederken "sürdürülebilir", "durağan" bir hale getirilebileceği gibi aynı derecede saçma ve ilerici şeylere inanmaktadırlar. Ekonomik ve maddi büyümeye yönelik bu tarz eleştiriler hiçbir zaman modern teknolojiyi ve onun gelişimini gerçekten ve net bir şekilde sorgulamazlar. Yalnızca, teknolojinin ekolojik sorunları her zaman çözmediğini (ne zaman gerçekten bu sorunları çözdüğünü ise söylemezler) ve mevcut "teknolojik inovasyon" kapasitesinin ekonomik büyümeyi ekolojik etkilerden ayıracak kadar hızlı, derin ve etkili olmadığını ve muhtemelen de hiçbir zaman olamayacağını söylerler. Toplumsal gelişmeyi ya da büyümeyi kendi başına sorgulamazlar, yalnızca ekonomik ve maddi büyümeyi sorgularlar. (Böylece kendi araştırmalarının sonuçlarının ima ettiği şeyi, yani maddi gelişme olmaksızın maddi olmayan gelişmenin olamayacağını gözden kaçırırlar). Ekonomik büyümenin ekolojik etkiler, enerji ve malzeme tüketiminden ayrıştırılabileceğine dair irrasyonel inancı, “toplumsal refah,” teknolojik gelişme ve toplumsal karmaşıklaşmada gerçekleşen büyümenin ekonomik ve maddi genişlemenin ve bunların ima ettiği etkilerin durdurulduğu ve hatta tersine çevrildiği bir durumda dahi devam ettirilebileceği gibi başka bir irrasyonel inanç ile ikame ederler. Başka bir deyişle, "refah” ve “iyi yaşam”ın ekonomik büyümeden ayrıklaştırılabileceğine inanırlar ve önerdikleri alternatif (küçülme/degrowth), tekno-endüstriyel sistem tarafından çerçevelenmiş ve kısıtlanmıştır ve bu sistemin mevcudiyetini kesin ve tartışılmaz bir şekilde kabul eder. Ki aslında önerdikleri küçülme politikasının amacı bu sistemin devamlılığını sağlamaktır.


Bununla birlikte yazarlar, diğer birçok küçülme taraftarında da görüldüğü gibi, tekno-endüstriyel sistemin çöküşünü “insan uygarlığı”nın yok oluşuyla karıştırmaktadırlar. Ayrıca naif bir şekilde, genel olarak toplumsal sistemlerin (ve özel olarak günümüzün tekno-endüstriyel toplumunun) evriminin tekno-bilimsel, politik, ekonomik ve toplumsal yöntemler yoluyla öngörülebileceğine ve bilinçli bir şekilde planlanabileceğine, kontrol edilebileceğine ve yönlendirilebileceğine inanırlar. Böylece gelişmenin kendisinin ima ettiği ekolojik ve toplumsal sorunlar (ki bu sorunların çoğu toplumsal gelişmenin ortaya çıkardığı arzu edilmeyen, öngörülemeyen ve doğası gereği tahmin edilemeyen sorunlardır) öngörülecek ve önlenecektir. Ayrıca yazarlar toplumsal olanı ekolojik olandan (örneğin ekolojik sorunları çevre sorunlarından ya da ekolojik etkileri fakirlikten ve adaletsizlikten) ayırt etme kabiliyetine sahip değildirler.

Yazarlar
hiçbir şekilde, yeşil büyüme ya da küçülmeden veya tekno-endüstriyel toplumu bir şekilde "sürdürmekten" başka bir seçenek daha olduğunu dikkate almıyorlar. Hiçbir zaman tekno-endüstriyel toplumu kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmenin ve hatta aktif olarak onu yok etmeye çalışmanın bir alternatif olabileceğinden bahsetmiyorlar. Ki bu seçeneği başarılı bir şekilde hayata geçirmeye çalışmak, ayrıklaştırma ya da küçülme yolu ile tekno-endüstriyel sistemi hayatta tutmaya çalışmaktan çok daha uygulanabilir olacaktır. Ayrıca bu yöntem, ekolojik etkilerin büyük çoğunluğunu önlemenin veya azaltmanın gerçekten etkili ve başarılı tek yolu olacaktır. Çünkü yazarlar, ekolojik etkilerin, metinde ekonomik büyüme ile ilgili olarak belirtilen nedenler yüzünden, yani fizik kanunları yüzünden, modern teknoloji ve ona dayalı toplumun mevcudiyeti ve gelişimi ile kaçınılmaz olarak bağlantılı olduğunu göz ardı etmektedirler.



Yeşil Büyümenin Çürütülmesi


Yeşil büyümenin sürdürülebilirliğin tek stratejisi olarak kabul edilmesine karşı kanıtlar ve argümanlar

Parrique T., Barth J., Briens F., C. Kerschner, Kraus-Polk A., Kuokkanen A., Spangenberg J.H.

Temmuz 2019

Özet

Hem ekonomik büyüme hem de çevresel sürdürülebilirlikten faydalanmak mümkün mü? Bu soru, yeşil büyüme ve post-büyüme taraftarları arasındaki keskin politik tartışmanın konusunu oluşturuyor. Geçen on yılda yeşil büyüme BM, AB ve başka birçok ülkedeki politika yapıcı nezdinde açık bir egemenlik kazanmıştır. Buna göre, çevresel baskıları gayrı-safi milli hasıla (GSMH)’dan ayrıklaştırmak sonsuza kadar gerçekleşecek büyümenin anahtarı olacaktır.

Karşı karşıya bulunduğumuz problemler düşünüldüğünde bu ayrıklaştırma hipotezinin doğru olup olmadığını bilimsel olarak değerlendirmek oldukça önemlidir. Bu rapor, ampirik ve teorik literatürü değerlendirerek bu hipotezin geçerli olup olmadığını incelemektedir. Sonuç gayet açıktır: Ekonomik büyümenin çevresel baskılardan ayrıklaştırıldığını ve bunun çevresel bir yıkımı engelleyecek şekilde gerçekleştiğini gösteren bir kanıt hiçbir yerde bulunmadığı gibi, aynı zamanda ve belki daha önemli olmak üzere, böyle bir ayrıklaştırmanın gelecekte gerçekleşmesi de ihtimal dahilinde gözükmemektedir.

Bu bulguların politika oluşturma sürecinde yapacağı etkiler acil bir şekilde değerlendirilmeli ve yüksek tüketim düzeyine sahip ülkelerde sürekli bir ekonomik büyümenin kovalanmasından vazgeçilmelidir. Daha açık olarak, verimliliği artırmaya yönelik mevcut stratejilerin yeterliliğe yönelik bir çaba ile desteklenmesi gerekir. Birçok sektörde ekonomik üretimin tüketim ile birlikte düşürülmesi gezegenin ekolojik limitleri içerisinde iyi bir yaşamın sağlanması için zorunludur. Bu raporun yazarlarının görüşüne ve eldeki en iyi bilimsel kanıtlara göre, sadece bu tarz stratejiler AB’nin ihtiyat prensibine uymaktadır. Bu prensibe göre riskler yüksek ve sonuçlar belirsiz olduğunda ihtiyatlı tarafta kalmak gerekir.

Ayrıklaşmanın, ekonomik büyümeyi göz önüne almadan çevresel baskıları gerektiği şekilde azaltmak için kendi başına yeterli olmaması ve olmayacak olması çevresel baskı eğrisini GSMH eğrisinden ayırmak anlamında ayrıklaştırmaya ya da ayrıklaştırma amaçlı alınan önlemlere karşı çıkmayı gerektirecek bir sebep değildir. Tam tersi, bu tarz önlemler olmadan içinde bulunduğumuz durum daha kötü olacaktır. Fakat politika yapıcıların mevcutta yalnızca yeşil büyümeye odaklanmalarından endişe duymak için yeterli bir sebeptir. Çünkü bu, yeterli ayrıklaşmanın ekonomik üretim ve tüketime herhangi bir sınır getirmeden artan verimlilikler ile gerçekleştirilebileceğine dayalı yanlış bir varsayıma dayanmaktadır.

Temel Bulgular

  • Ayrıklaşma konusunu tartışmak özenli bir analitik çerçeve gerektirmektedir. Ekonomik faaliyetler ve çevresel baskıları ve aynı zamanda bunların gelişimini ölçmekte kullanılacak göstergelere bağlı olarak, ayrıklaştırma farklı şekillerde karakterize edilebilir. Küresel ya da yerel, görece ya da mutlak, alan ya da kullanım bazlı olabilir; kısa ya da uzun vadede gerçekleşiyor olabilir. Bunlarla aynı önemde olmak üzere, ayrıklaşmanın adalet ile alakalı endişeleri de denkleme dahil edecek şekilde ilgili çevresel eşikler, politik hedefler ve küresel sosyo-ekonomik bağlam perspektifinde değerlendirilmesi gerekir.

  • Yeşil büyüme anlatısının geçerliliği ekonomik büyümenin tüm kritik çevresel baskılardan mutlak, sürekli, küresel, geniş ve hızlı bir biçimde ayrıştırılabileceği varsayımına dayanmaktadır. Ancak literatür açık bir şekilde göstermektedir ki bu tarz bir ayrıklaştırmanın şu anda gerçekleştiğine dair herhangi bir ampirik kanıt bulunmamaktadır. Bu durum malzeme, enerji, su, sera gazları, toprak, suyu kirleten maddeler ve biyoçeşitliliğin kaybolması alanlarının hepsi için geçerlidir. Bu alanların tümü için ayrıklaştırma ya yalnızca göreceli ve/veya geçici olarak gözlenmektedir ve/veya yalnızca yereldir. Çoğu durumda ayrıklaştırma görecelidir. Ayrıklaştırma gerçekleştiğinde bu, yalnızca kısa sürüler için, sınırlı sayıdaki kaynak ve etki biçimlerinde, belirli lokasyonlarda ve oldukça düşük yeterlilikte gözlenmektedir.

  • Yeterli boyutta ayrıklaştırmanın gelecekte gerçekleşeceğinden şüphe duymamıza sebep olan en az yedi sebep bulunmaktadır. Bu yedi sebebin her biri tek başına ele alındığında, yeterli düzeyde bir ayrıklaşmanın, yani “yeşil büyümenin” mümkün olduğuna dair büyük şüpheler oluşmaktadır. Bu yedi sebep topluca ele alındığında ise, ayrıklaştırma sayesinde ekonomik büyümenin çevresel baskıları artırmadan devam ettirileceğini düşünmek oldukça şüpheli hatta gerçek dışı olmaktadır.

1. Artan enerji harcamaları. Belirli bir kaynak çıkarılırken daha ucuz opsiyonlar öncelikli olarak değerlendirilir. Dolayısı ile kalan kaynakların çıkarılması daha fazla kaynak ve enerji gerektiren bir sürece dönüşür. Böylece birim başına çıkarılan kaynak için gerçekleştirilen çevresel tahribat artar.

2. Geri tepme etkisi. Verimlilik artışı ile gerçekleştirilen iyileştirmeler, genellikle, tasarruf edilen kaynakların ya da paranın ya kısmen ya da tamamen aynı tüketim sürecinde (daha az yakıt tüketen bir aracı daha fazla kullanmak gibi) ya da başka etkileri olan tüketim süreçlerinde (yakıt verimliliği ile tasarruf edilen paranın uzak tatiller için uçak bileti almakta kullanılması gibi) kullanılmasına yol açar. Verimlilik artışı aynı zamanda ekonomide daha yüksek tüketimi tetikleyen yapısal değişimlere de sebep olabilir. (Yakıt verimliliği daha yüksek olan araçlar, toplu taşıma ya da bisiklet gibi daha yeşil alternatiflerin hilafına taşıt bazlı taşıma sistemini güçlendirebilir.)

3. Problemin değişmesi. Belirli bir çevre problemini çözmek için geliştirilen teknolojik çözümler yeni problemler yaratabilir ve/veya mevcutta bulunan diğer problemleri daha da kötüleştirebilir. Örneğin elektrikli özel araçların üretilmesi lityum, bakır ve kobalt kaynakları üzerinde baskı oluşturmaktadır. Biyo-yakıt üretimi toprak kullanımı ile ilgili endişeleri artırmaktadır. Nükleer güç üretimi, nükleer risk ve nükleer atıkların “imha” edilmesi ile ilgili endişeleri artırmaktadır.

4. Hizmet sektörünün etkilerinin küçük görülmesi. Hizmet sektörü yalnızca maddi ekonomi sayesinde var olabilir, ona rağmen değil. Hizmetlerin, maddi ürünlerin etkisinin üzerine eklenen, onları ortadan kaldırmayan ve yadırganamayacak etkileri vardır.

5. Geri dönüşümün sınırlı potansiyeli. Geri dönüşüm oranları halihazırda düşüktür ve çok yavaş bir şekilde artmaktadır. Geri dönüşüm süreci, genellikle, hala yüksek miktarlarda enerji ve hiç kullanılmamış ham madde gerektirmektedir. En önemlisi, geri dönüşüm, genişlemekte olan bir ekonominin ihtiyaç duyacağı kaynakları karşılamakta yetersizdir.

6. Yetersiz ve uygunsuz teknolojik değişim. Teknolojik gelişme ekolojik sürdürülebilirlik için önemli olan üretim faktörlerini hedeflememekte ve çevresel baskıları düşüren yeniliklere yol açmamaktadır. Diğer istenmeyen teknolojilerin yerini almakta başarılı değildir. Yeterli bir ayrıklaştırmayı mümkün kılacak hızda değildir.

7. Maliyetin yer değiştirmesi. Bazı yerel örneklerde gözlemlenen ve ayrıklaştırma adı verilen durumlar, genellikle, çevresel etkilerin uluslararası ticaret yolu ile yüksek tüketim seviyesine sahip ülkelerden düşük tüketim seviyesine sahip ülkelere taşınmasıdır. Toplam etkiler açısından baktığımızda daha az iyimser bir tablo ortaya çıkmaktadır ve tutarlı bir ayrıklaştırmanın gelecekte gerçekleştirilme ihtimaline dair şüphelerin artmasına sebep olmaktadır.

  • Bu rapor çevresel politikaların tasarımı ve değerlendirilmesine yardımcı olmak ve bu süreci bilgilendirmek için yeni bir kavramsal alet kutusunun geliştirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Politika yapıcıların, çevresel çöküşü önlemek için en zengin ülkelerdeki ekonomik üretim ve tüketimi doğrudan azaltmak gerekebileceğini kabul etmeleri gerekir. Başka bir deyişle, verimlilik odaklı politikaların yeterlilik odaklı politikalar ile tamamlanması gerekir. Ve, iki yaklaşımın da oynayacak rolü olmasına rağmen, öncelik ve vurgu birincisinden ikincisine kaymalıdır. Bu perspektiften bakıldığında, politika yapıcıların, yeşil büyümenin alternatiflerinin geliştirilmesine daha fazla dikkat ve destek vermeleri acil bir öneme sahiptir.