Friday, May 19, 2023

Kitap Özeti ve İncelemesi I: Sapiens: İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi — Yuval Noah Harari


There is also an English version of this review in this blog. To reach it, click here.

Giriş


Bu yazıda Yuval Noah Harari’nin kitabı Sapiens: İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi1’nin bir özetini ve eleştirisini yapacağız. Bu kitap son yıllarda büyük ses getirmiştir: Uzun zaman çok satanlar listelerinde kalmış, birçok “saygı değer” insandan övgü almış ve türümüzün geniş kesimlerce kabul gören uzun dönemli tarihine dönüşmüştür. Harari kitabını türümüzün tarihinin değer yargıları tarafından çarpıtılmamış, tarafsız, nesnel ve bilimsel bir örneği olarak sunmak istemekte ve kamuoyunun büyük bir kısmı da bu iddiayı yutmuş gibi gözükmektedir. Ancak Sapiens, teknolojik gelişme ile ilgili o bilindik idealist ilerlemeci anlatının güncellenmiş bir versiyonundan fazlası değildir: Homo sapiens, kendine özgü bilişsel yetenekleri sayesinde, gittikçe daha gelişmiş teknolojiler icat etmekte ve kendisini Tanrı’ya, Homo deus’a dönüştürme yolunda ilerlemektedir.

1. “Bilişsel Devrim”

Harari Homo Sapiens’in bir zamanlar Dünya’da yalnız olmadığını hatırlatarak anlatısına başlıyor. 10.000 yıl gibi kısa bir zaman öncesine kadar dahi Dünya üzerinde başka Homo türleri vardı ve bu türler de insandı. Yaklaşık 2 milyon yıl önce arkaik insan türleri Afrika’yı terk etti ve diğer kıtalar üzerinde yayılmaya başladılar. Gittikleri yerlerde başka insan türlerine dönüştüler. En azından altı farklı insan türü bulunmaktaydı.

Homo türlerinin belirleyici özelliği büyük beyinlere sahip olmalarıydı. Büyük beyinler sahiplerine çeşitli avantajlar getirirler, fakat bu beyinleri beslemek için gerekli olan yüksek enerji miktarı gibi dezavantajları da beraberinde getirirler. Harari, insan türlerinin neden büyük beyinler geliştirdiğinin sebeplerini açıklamıyor. Bunun neden olduğunu açıklamaya çalışan çeşitli teoriler bulunmaktadır (cinsel seçilim, alet kullanmanın ve avcılığın hızlandırıcı etkileri gibi), fakat Harari bu sorunun cevabını tam olarak bilmediğimizi söylemekte haklıdır. Bir diğer insana özgü özellik iki ayak üzerinde yürümektir. Bu iki özellik insanların gelişmelerini henüz tamamlamadıkları çok erken bir zamanda doğmalarını zorunlu kılmaktadır. İnsan bebekleri oldukça çaresiz ve tamamı ile yetişkinlere bağımlı bir şekilde doğmaktadırlar. Bu durumun insan gruplarının sosyal ve ailevi yapılarında çok büyük sonuçları olmuştur. Kadınlar kendi başlarına bebekleri yetiştiremezler. Kabilenin diğer üyelerinin getirdiklerine ve korumasına ihtiyaç duyarlar. Bu zorunluluk insanların sosyal kabiliyetlerinin gelişmesine sebep olmuştur.

Homo türlerinin besin zincirindeki pozisyonu, yakın zamana kadar, ortalarda bir yerde olmuştur. İnsan türü en üstteki noktaya çok hızlı bir şekilde çıkmıştır. Bu sebeple, ne eko-sistemler ne de insanların kendisi bu gerçekliğe yüzde yüz adapte olabilmişlerdir. Buna karşılık, aslanlar ya da köpek balıkları en üst seviyedeki avcı pozisyonuna milyonlarca yıl süren bir süreç sonucunda ulaşmışlardır. Ateşin ehlileştirilmesi ve alet kullanımı insanların besin zincirinin tepesine çıkmasındaki anahtar gelişmeler olmuştur.

Harari’ye göre, tüm bu özelliklerine rağmen (büyük beyin, iki ayak üzerinde yürümek, taş aletler kullanmak ve ateşin ehlileştirilmesi) insanlar 70.000 yıl öncesine kadar marjinal canlılar olarak kalmışlardır. Harari’nın burada kastettiği şey insanların Dünya’nın eko-sistemlerinde dominant bir pozisyonda bulunmamasıdır. Yaklaşık 70.000 yıl önce Homo sapiens Afrika’nın dışına doğru yayılmaya başlamıştır. Bu yayılma diğer Homo türlerinin dünya çapında yok olması ile aşağı yukarı aynı zamanda gerçekleşmiştir. Diğer Homo türlerinin neden ortadan kalktığını açıklamaya çalışan iki temel teori bulunmaktadır. Bunlardan biri “Irk Karışımı Teorisi” diğeri ise “Yerine Geçme Teorisi”dir. Bunlardan ilkine göre, Homo sapiens, karşılaştığı diğer Homo türleri ile melezleşmiş ve onlarla birlikte tek bir popülasyonda kaynaşmıştır. Diğer teoriye göre Homo sapiens, ya onları doğrudan öldürerek ya da daha efektif avlanma ve toplama yöntemleri ile yaşadıkları habitatların dışına sürerek diğer insan türlerinin yok olmasına sebep olmuştur.

Neanderthal ve Denisova genleri üzerinde gerçekleştirilen DNA haritalandırma çalışmaları, yukarıda bahsedilen iki teorinin eşit olmayan bir kombinasyonun insan türünün tarihinde rol oynadığına işaret etmektedir. “Orta Doğa ve Avrupa’da yaşan modern insan popülasyonlarının DNA’sının % 1 ila 4’ü Neanderthal DNA’sıdır” ve “modern Melanezya ve Aborijinal Avustralyalıların DNA’sının yaklaşık % 6’sı Denisova DNA’sıdır.”2 Dolayısı ile, bu DNA çalışmaları göstermektedir ki diğer insan türleri modern insan genomuna yalnızca çok küçük bir katkı vererek yok olmuşlardır. Yalnızca çok küçük bir melezleşme yaşanmış ve Homo sapiens bu türlerin yerine geçmiştir. Üstelik, diğer insan türlerinin Sapiens’in onların bölgesine gelmesinden kısa bir süre sonra ortadan kalkmaları, Homo sapiens’in bu türlerin yerine ya onları doğrudan öldürerek ya da daha efektif avcılık ve avlanma teknikleri ile onları habitatlarından sürerek geçtiğinin bir diğer işaretidir.

Harari’ye göre Homo sapiens yaklaşık 70.000 yıl önce büyük bir sıçrayış gerçekleştirmiştir. Buna “Bilişsel Devrim” adını vermekte. Harari’nın iddiasına göre “Bilişsel Devrim” Homo sapiens’te gerçekleşen genetik bir değişimin sonucudur. İnsan beyninin yapısını değiştiren genetik bir mutasyon. Bu genetik değişimden sonra Homo sapiens’in bilişsel yetenekleri dramatik bir şekilde gelişmiştir. Harari’ye göre bu devrimin işaretlerini Bilişsel Devrim’den sonra yapılan aletlerde ve sanatsal objelerde görmekteyiz: Botlar, yağ lambaları, oklar, iğneler, sembolik sanatsal objeler, mağara resimleri vb. Bilişsel Devrim ile ilgili bu hikaye, Harari’nin türümüzün tarihi ile ilgili oluşturmaya çalıştığı anlatıda oldukça önemli bir yere sahiptir. Kitapta bu noktadan sonra türümüzün tarihindeki her dramatik değişim sahip olduğumuz bu bilişsel ve hayal gücü yeteneklerinin bir sonucu olarak açıklanmaktadır. Buna göre, bu tek olay, beynimizi tekrar şekillendiren bu şans eseri mutasyon, türümüzün tarihindeki sıçramaların ve dönüm noktalarının yolunu döşemiştir. Tarihimizdeki büyük olayların böyle basit ve sansasyonel bir şekilde açıklanması uluslararası bir best-seller yazmak için güzel bir yöntem olabilir, fakat insan tarihindeki sürekli eğilimin –insan topluluklarının gittikçe daha fazla karmaşıklaşması3– arkasında yer alan gerçek sebepleri açıklamamaktadır. Harari bu sürekli4 toplumsal gelişimin arkasındaki maddi koşullardan hemen hemen hiç bahsetmemektedir.

70.000 yıl önce bilişsel bir devrimin gerçekleştiği kesin değildir. İnsan beynini dramatik bir şekilde yeniden yapılandıran bir mutasyona dair bir kanıt olmadığı gibi, 30.000 yıl önce yaşayan Homo sapiens’in 200.000 sene önce yaşayanlardan niteliksel olarak farklı ya da daha modern olduğunu gösteren bir kanıt da yoktur.5 Biyolojik bir değişimi göstermekten ziyade, Harari’nin “Bilişsel Devrim”in kanıtları olarak gösterdiği objeler, insan toplumlarının çevrelerindeki değişen şartlara kültürel adaptasyonlarının bir sonucu olabilir: İnsanların, eko-sistemlerinin taşıma kapasitesini artırmak amacıyla gerçekleştirdikleri karmaşıklaşmanın ifadeleri. Fakat bu tarz bir düşünme biçimi tam da Harari’nin basit ve sansasyonel açıklamalarında yapmaktan kaçındığı şeydir. Onun tercihi, neredeyse her şeyi insan türünün hayal gücüne atfederek tarihsel hadiseleri açıklıyormuş gibi yapmaktır.

Harari dil yeteneğini türümüzü tanımlayan ve sonuçları bakımından en önemli karakteristik özellik olarak görmektedir. Çünkü bu yetenek “hiç görmediğimiz, dokunmadığımız, koklamadığımız birçok şey hakkında konuşmamızı sağlamaktadır.”6 Başka bir deyişle efsaneler, mitler, anlatılar, ideolojiler ve benzerlerini yaratma yeteneğini bize bahşetmektedir. Bunlar Harari’nin tarihin motoru olarak gördüğü şeylerdir. Harari’ye göre dinler, yasalar (dini ya da seküler), şirketler (Apple, Mercedes vb.), uluslar, devletler vb. hayali gerçekliklerdir. Bunlar dünyada somut varlıklar olarak yer almazlar. Onların mevcudiyeti hayalimizdedir ve gerçek dünyadaki varlıkları onların varlıklarına inanmamız ve bu inanış doğrultusunda davranmamız ölçüsündedir. Ve hayali gerçeklikleri hayal etme gücünü bize veren şey de “Bilişsel Devrim”dir. “Gerçek olmayan” kavramları hayal etme yetisi sayesinde Homo sapiens hayali gerçeklikleri hayal edebilir ve böylece (milyarlara varan) büyük sayılar içinde kolektif olarak hareket edebilir. Kavramlar hayal edebilme yeteneği sayesinde Homo sapiens kendi davranış kalıplarını değiştirebilir ve böylece değişen koşullara göre toplumlarının yapısını da değiştirebilir. Harari bu söylediklerini örneklendirmek için Peugeot şirketini ve Fransız Devrimi’ni örnek olarak veriyor.

Harari’ye göre “Peugeot bizim kolektif hayal gücümüzün ürünüdür.”7 Peugeot, bir limited şirketi ve bir yasal kurgudur. Bu yasal varlıklar borç alabilirler; toprak, makine ve binaya sahip olabilirler; suç işleyip suçlu bulanabilirler vb. Ancak Harari’ye göre varlıkları yalnızca bizim hayal gücümüz sayesindedir. Fakat Peugeot’nun yalnızca bir kurgu veya yalnızca bir hayal olduğunu nasıl söyleyebiliriz? Harari, bir organizasyonun ismini, hukuki temsiliyetini ya da markasını onun fiziksel mevcudiyeti ile karıştırıyor gibidir. Peugeot, bir şirket olarak, makinelerden, fabrikalardan, binalardan, işçilerden vb. oluşan bir organizasyondur. Var olabilmesi için bu maddi bileşenlere sahip olması ve onları belirli bir şekilde organize etmesi gerekir. Harari bir felaketin Peugeot’nun tüm işçilerini öldürebileceğini ve tüm makinelerini ve binalarını ortadan kaldırabileceğini söylüyor; fakat Peugeot, ödünç para alıp, yeni işçiler kiralayıp, yeni makineler alarak ve yeni binalar yaparak varlığını devam ettirebilir diyor. Harari’nin bunu söyleme sebebi, Peugeot’nun kendisinin onun maddi bileşenlerinden bağımsız olduğunu kanıtlamak. Fakat bunlar, okuyucuda sürpriz ve sansasyon duygusu yaratmak için kullanılan retorik numaralardan ibarettir ve hiçbir şeyi açıklamaz. Üstelik burada Harari’nin söylediği şeye dikkat edin: Peugeot yeni işçiler kiralayabilir, yeni makineler alabilir ve yeni fabrikalar inşa edebilir. Eğer Peugeot, Harari’nin iddia ettiği gibi, hukuki bir kurgudan ya da hayal gücümüzün bir ürününden ibaretse, neden bu varsayımsal felaketten sonra maddi bileşenlerini tekrar yerine koymak zorundadır? Çünkü var olabilmek için bu maddi bileşenler zorunludur.

Şirketlerin, ulusların, devletlerin vb. Homo sapiens’in sözde Bilişsel Devrim sonrası elde ettiği hayal gücü ile üretilmiş hayali gerçeklikler olduğunu söyleyip ortadan çekilmek bu organizasyonların nasıl kurulduğunu ve insanların neden, doğal referans gruplarının ötesinde, büyük kalabalıklar olarak bu hayali gerçeklikler etrafında organize olduklarını, onları buna neyin zorladığını açıklamaz. İnsanların ideolojiler, anlatılar ve inanç sistemleri ortaya çıkarma yeteneklerinin olduğu açıktır. Ve insanlar bu yetenekleri büyük organizasyonlar ortaya çıkarmakta ve kendilerini bu organizasyonların içinde çalışmaya motive etmekte ve zorlamakta kullanmaktadırlar. Fakat bu yeteneğin varlığı, kendi başına, bu organizasyonların nasıl ve neden ortaya çıktıklarını açıklayamaz. Bu sürekli artan karmaşıklaşmayı devam ettiren ve altta yatan maddi koşullar nelerdir? Harari bunlardan hiç bahsetmiyor.

Harari, “büyük ölçekli insan dayanışması mitlere dayandığı için, insanların dayanışma biçimlerinin mitlerin değişmesi ile değiştirilebileceğini”8 söylemektedir. Ve böylece Fransızlar mitlerini 1789’da bir gecede değiştirmişlerdir. Bunu, Harari’nin burada söylediği şekilde söylemek, Homo sapiens’in efsanelerini, ideolojilerini, değerlerini vb. bilinçli bir şekilde değiştirebileceğini ima etmektedir. Fakat üstyapısal (efsaneler, inanç sistemleri, bilimsel teoriler, yasalar vb.) özelliklerin değişimi çok nadir durumlarda özgür irade ile olur. Üstyapıdaki değişimleri tetikleyen şey toplumun altyapısal (teknolojik aletler, enerji ve malzeme kaynakları, bir toplumun kendisini içinde bulduğu çevresel koşullar) ve yapısal (bir toplumun sahip olduğu hiyerarşiler, sınıfsal yapısını ve üyeleri arasındaki ilişkileri düzenleyen kurumların organizasyon yapısı) faktörlerindeki değişimlerdir.9 Fransız Devrimi’nden çok önce Fransız toplumunda bu değişimler gerçekleşmekteydi. Mitin değiştirilmesi üstyapının, yapı ve altyapıdaki değişimlere adapte olmasıydı. Üstelik, mitin değişmesi de bir gecede olmuş bir şey değildir. Devrimden çok önce yeni mitin etrafında şekillendiği görüşleri savunan filozoflar bulunmaktaydı.

Saturday, May 6, 2023

A Warning about The Ted K Archive

It has recently come to our attention that a pro-tech leftist that goes by the name Theo Slade has created a website titled “The Ted K Archive” in order to upload all of Kaczynski’s writings online against Kaczynski’s wishes and in violation of the author’s copyrights. Slade also intends for this site to serve as a platform to critique Kaczynski’s ideas and turn individuals away from the cause against the techno-industrial system for the sake of wild Nature. While Slade and his collaborators have gone around to various online communities and individuals that have some affinity with Kaczynski’s ideas in an attempt to solicit help under the guise of creating a project that could be beneficial to the incipient movement, make no mistake, their actions are duplicitous and the overall group behind the website only attempts to nullify the nascent movement against the techno-industrial system for the sake of wild Nature.

In the “About This Project” section of their website (https://www.thetedkarchive.com/special/about-this-project) it is made clear that this site is nothing more than a sad attempt to harm the cause against the techno-industrial system for the sake of wild Nature:

... we’re hoping the website can work to draw people in with similar politics to [Kaczynski] and similar mental health issues frankly. Then for the cold hard reality of the primary source reading material, the epic-ness of the suggested reading material and the inviting discussion spaces connected to the website, to all have a deprogramming effect and be a mental health support.”

And as for Slade’s collaborators, it seems that the majority are pro-tech as well: “We, the librarians who bought the website domain, are pro-tech anarchists, but we just find his life story and impact really interesting.”

While their critiques of Kaczynski’s writings are so silly that they are not even worth countering (as any reasonably rational and intelligent person would not be swayed by the “arguments” put forth in them), the attempt by these leftists to have control over Kaczynski’s writings (again, expressly against his wishes) is concerning. Those that want to foster the healthy growth of the movement against the techno-industrial system for the sake of wild Nature should denounce and disavow the project, and take steps to avoid any collaboration with it.

Signed,

Fitch&Madison

Último Reducto

Naturaleza Indómita

Ediciones Isumatag

Aram (아람)

Karaçam