Çeviren:
Karaçam (Ocak
2021)
vahsikaracam.blogspot.com
karapinusnigra@gmail.com
Çeviriye
Esas Alınan Metin: Technological Slavery, Fitch & Madison
Publishers, 2019
Excerpts
from Letter to M.K. (sayfa: 257-264)
Medeniyet
problemi ile teknoloji problemi aynıdır. Öncelikle şunu
açıklamama izin ver. Teknoloji dediğimde yalnızca aletler ve
makineler gibi fiziksel araçlardan bahsetmiyorum. Aynı zamanda
kimya, inşaat mühendisliği, biyo-teknoloji gibi teknikleri de buna
dahil ediyorum. Bunlara, tüm bir teknolojik sistemin üzerinde
yükseldiği fiziksel araçlar –aletler, makineler ve yapılar–
olmadan gelişmiş bir seviyede var olamayacak olan propaganda,
eğitim psikolojisi gibi insani teknikler ve organizasyonel teknikler
dahildir.
Kelimenin
geniş anlamıyla teknoloji yalnızca modern teknolojiden oluşmaz,
aynı zamanda daha eski toplumsal aşamalarda var olmuş teknikler ve
fiziksel araçlar da teknolojiye dahildir. Örneğin sabanlar,
hayvanlar için koşum takımları, demircilerin araçları, bitki ve
hayvanların evcilleştirilmiş türleri ve tarım, hayvancılık ve
metal işleme ile ilgili teknikler. Eski medeniyetler bu
teknolojilere ve aynı zamanda yüksek sayıda insanı yönetmek için
gerekli olan organizasyonel tekniklere dayanmışlardır.
Medeniyetler, üzerinde yükseldikleri teknolojiler olmadan var
olamazlar. Diğer bir açıdan, eğer teknoloji varsa medeniyet de er
ya da geç onunla birlikte ortaya çıkar.
Dolayısı
ile medeniyet problemi teknoloji problemi ile eşit olarak
görülebilir. Teknolojiyi ne kadar geri götürmeyi başarabilirsek,
medeniyeti de o kadar geri götürebiliriz. Eğer teknolojiyi taş
devrine kadar geriletebilirsek, ortada medeniyet kalmaz.
#
# #
Bana
atfedilen eylemler ile ilgili şöyle soruyorsun: “Sonuçta şiddet
şiddet değil midir?” Elbette şiddet şiddettir. Ve aynı zamanda
şiddet doğanın gerekli bir parçasıdır. Eğer avcılar,
avladıkları türleri öldürmezlerse, bu türler yenilebilecek
her şeyi tüketecek kadar çoğalarak çevrelerini mahvederler.
Birçok hayvan kendi türünün üyelerine dahi şiddet uygular.
Mesela şempanzeler sıklıkla diğer şempanzeleri öldürür. Bazı
bölgelerde vahşi ayılar arasındaki kavgalar çok yaygındır ve
ölümcül sonuçlara sebep olabilir.[1]
İnsanlar
vahşi doğada yaşayan en şedit türlerden birisidir.
Avcı-toplayıcı halklar ile ilgili güzel bir genel inceleme
Carleton S. Coon’un The
Hunting Peoples
kitabıdır. Bu kitapta, avcı-toplayıcı toplumlarda insanların
diğer insanlara uyguladığı şiddetin bir çok örneği
bulanmaktadır. Profesör Coon (XIX, 3, 4, 9, 10. sayfalarda),
avcı-toplayıcı halkları taktir ettiğini ve onları medeni
toplumlardan daha şanslı addettiğini açık bir şekilde ortaya
koyuyor.[2] Fakat kendisi dürüst bir insan ve şiddet gibi ilkel yaşamın
modern insana çirkin gelebilecek yönlerini sansürlemiyor. Sonuç
olarak hatırı sayılır oranda bir şiddetin insan yaşamının
doğal bir parçası olduğu açıktır. Şiddetin kendisi ile ilgili
yanlış bir şey yoktur. Şiddetin iyi ya da kötü olması, her
özel durumda, nasıl ve ne için kullanıldığına bağlıdır.
Peki
neden modern insanlar şiddetin kendisini kötü olarak görüyorlar?
Bunu yalnızca tek bir sebepten yapıyorlar:
Çünkü propaganda ile beyinleri yıkanmış durumda. Modern toplum
insanların şiddetten korkması ve dehşete düşmesi için çeşitli
propaganda biçimlerini kullanmaktadır. Çünkü tekno-endüstriyel
sistem uysal, laf dinleyen ve kendini savunmayan, olay çıkarmayacak
ve sistemin işleyişini bozmayacak bir nüfusa ihtiyaç duyar.
İnsanlar, şiddetin yanlış olduğu ile ilgili hangi felsefi ya da
ahlaki rasyonalizasyonlara başvurursa başvursunlar, bu inancın
gerçek sebebi sistemin propagandasını bilinçaltlarında
içselleştirmiş olmalarıdır.
İktidar
son kertede fiziksel güce dayanır. İnsanlara şiddetin kötü
olduğunu öğreterek (tabii ki, sistemin kendisi polis ya da asker
yolu ile şiddet kullanmaya devam eder) sistem fiziksel güç
üzerindeki tekelini korur ve tüm iktidarı kendi ellerinde
bulundurur.
#
# #
Burada
bahsettiğim tüm insanlar tek bir harekete mensupturlar. (Bunlara
“YA [Yeşil Anarşist] Hareketi” adını verelim.) Tabii ki bu
insanlar medeniyete ve onu ayakta tutan teknolojiye karşı oldukları
müddetçe haklıdırlar. Fakat bu hareket aldığı biçim sebebiyle
aslında tekno-endüstriyel sistemi koruyucu bir rol üstlenebilir ve
devrime bir engel teşkil edebilir. Açıklayayım:
İsyanı
doğrudan güç uygulayarak temelli
olarak
bastırmak zordur. İsyan güç ile bastırıldığında, genelde,
otoritelerin kontrol etmekte daha fazla zorlandıkları bir biçimde
tekrar ortaya çıkar. Örneğin 1878’de Alman Meclisi,
Sosyal-Demokratlara karşı sert ve baskıcı yasalar çıkarmıştır
ve bunun sonucunda hareket bastırılmıştır. Ve hareketin üyeleri
dağılmış, kafaları karışmış ve cesaretleri kırılmıştır.
Fakat bu çok kısa bir zaman sürmüştür. Hareket sonradan tekrar
kendini toplamış, daha enerjik hale gelmiş ve fikirlerini yaymanın
yeni yollarını bulmuştur. Böylece 1884 yılında her zaman
olduğundan daha güçlü hale gelmiştir.[3]
İnsan
ilişkilerinin zeki gözlemcileri, güce sahip sınıfların
kendilerini isyana karşı en iyi şekilde yalnızca gerçekten
gerekli olduğunda güç ve doğrudan bastırma yöntemlerine
başvurarak ve isyankâr duyguları dağıtmak için asıl olarak
manipülasyonu kullanarak koruyabileceklerini bilirler. En etkili
araçlardan birisi, isyancı hislerin kendilerini sisteme zararlı
olmayacak şekillerde ifade etmeleri için kanallar açmaktır.
Örneğin Sovyetler Birliği’ndeki mizah gazetesi Krokodil’in,
otoritelerin şikayetleri ve rahatsızlıklarını hiç kimsenin
Sovyet sisteminin meşruiyetini sorgulamayacak ve ona karşı ciddi
bir ayaklanmaya girmeyecek şekilde ifade etmelerinin bir aracı
olduğu iyi bilinmektedir. Fakat Batı’nın “demokratik”
sistemi isyanı sönümlendirmek için Sovyetler Birliği’nde
olduğundan çok daha etkili ve sofistike mekanizmalar
geliştirmiştir. Batı toplumunun gerçekten olağanüstü bir
özelliği, insanların, kendisine karşı isyan ettikleri sistemin
değerlerini savunmak için “isyan” etmeleridir. Irksal ve dini
eşitlik, kadınların ve homoseksüellerin eşit olması, hayvanlara
insani bir şekilde davranılması gibi solcu “isyanlar”. Fakat
bu değerler Amerikan kitle medyasının bize her gün tekrar tekrar
öğrettiği değerlerdir. Solcuların beyinleri medya propagandası
tarafından öylesine yıkanmıştır ki, ancak tekno-endüstriyel
sistemin kendi değerleri olan bu değerler uğrana “isyan”
edebilirler. Bu yolla sistem, solun isyankâr dürtülerini sisteme
zararsız olan kanallara yönlendirmekte başarılı olmuştur.[4]
Teknoloji
ve medeniyete karşı isyan etmek gerçek bir isyandır ve mevcut
sistemin değerlerine karşı gerçek bir saldırıdır. Fakat yeşil
anarşistler, anarko-primitivistler ve benzerleri (“YA Hareketi”)
öylesine yoğun bir şekilde solun etkisi altına girmişlerdir ki,
medeniyete karşı olan isyanları büyük oranda etkisiz hale
getirilmiştir. Medeniyetin değerlerine karşı isyan edeceklerine,
medeniyetin birçok değerini kendileri benimsemişler ve ilkel
toplumlar ile ilgili, medeniyetin bu değerlerinden oluşan hayali
bir resim oluşturmuşlardır.
#
# #
[M.K.’ya
yazılan mektup bu noktada anarko-primitivist efsaneyi teşhir eden
uzun bir bölüm içeriyor. Bu bölüm, “İlkel
Yaşam Hakkındaki Gerçek” makalesinde
söylenenleri büyük ölçüde tekrar ettiği için bu yazıya dahil
edilmemiştir.]
#
# #
Avcı-toplayıcı
yaşam tarzının modern hayat tarzından daha kötü olduğunu
söylemeye çalışmıyorum. Tam tersine, karşılaştırılamayacak
derecede daha iyi olduğunu düşünüyorum. Avcı-toplayıcı
toplumları inceleyen çoğu araştırmacı onlara yönelik duyduğu
saygıyı, taktiri ve hatta onları kıskandıklarını ifade
etmişlerdir.
Fakat
ilkel yaşamın medeni yaşamdan daha iyi olmasının cinsiyet
eşitliği ile, hayvanlara kibar davranmakla, rekabetin ya da
şiddetin yokluğu ile alakası yoktur. Bu değerler modern
medeniyetin yumuşak değerleridir. Bu değerleri avcı-toplayıcı
toplumlara yansıtarak YA Hareketi gerçekte hiç var olmamış bir
ilkel ütopya yaratmıştır. Yani, YA Hareketi medeniyeti ve
moderniteyi reddettiğini söylese de, modern toplumun en önemli
bazı değerlerine köle gibi bağlı kalmaktadır. Bu sebeple, YA
Hareketi etkili bir devrimci hareket olamaz.
İlk
olarak, YA Hareketinin enerjisinin bir bölümü gerçek devrimci
hedeften –modern teknolojinin ve genel olarak medeniyetin
yıkılması– başka yerlere kaymıştır: Irkçılık,
cinsiyetçilik,
hayvan hakları, gay hakları ve benzerleri gibi sözde devrimci
hedefler. İkinci olarak, bu sözde devrimci meselelere bağlılığından
dolayı YA Hareketi birçok solcuyu kendine çekebilir —modern
toplumun ortadan kaldırılmasına duydukları ilgi ırkçılık,
cinsiyetçilik
gibi meselelere duydukları ilgiden daha
az olan insanlar. Bu, hareketin enerjisinin, teknoloji ve
medeniyetten ziyade başka meseleler üzerine yoğunlaşmasına sebep
olacaktır. Üçüncü olarak; kadınların, homoseksüellerin,
hayvanların ve benzerlerinin haklarının güvence altına alınması
hedefi medeniyetin ortadan kaldırılması hedefiyle uyumsuzdur.
Çünkü kadınlar ve homoseksüeller ilkel toplumda genellikle
eşitliğe sahip değillerdir ve ilkel toplumlar çoğu durumda
hayvanlara karşı acımasızdır.[5] Eğer birisinin hedefi bu grupların haklarını güvence altına
almaksa, bu durumda izlenecek en iyi politika modern medeniyete bağlı
kalmaktır. Dördüncü olarak, YA Hareketi’nin modern medeniyetin
yumuşak değerlerinden birçoğuna sahip çıkması ve yumuşak bir
ilkel ütopya yaratması, tekno-endüstriyel sistemden kurtulmak için
gerçekçi ve etkili eylemlerde bulunmak yerine ütopik fantezilere
çekilmeye daha fazla meyilli olan çok sayıda yumuşak, hayalci ve
pratik olmayan insanı bünyesine çekmesine sebep olmaktadır.
YA
Hareketi yalnızca faydasız olmakla kalmaz, faydasızdan daha
kötüsüdür; çünkü etkili bir devrimci hareketin ortaya
çıkmasında bir engel teşkil edebilir. Teknoloji ve medeniyete
karşı olmak YA Hareketinin programının önemli bir parçası
olduğundan, teknolojik medeniyetin dünyaya yaptıklarından
rahatsız olan genç insanlar bu harekete yönelmektedirler. Tabii
ki, bu gençlerin hepsi solcu ya da yumuşak, hayalci ve etkisiz
tipler değildir. Bazıları gerçek devrimci olacak potansiyele
sahiptir. Fakat YA Hareketinin içerisinde solcular ve diğer işi
yaramaz insanlar onlardan çok daha kalabalıktır; bu sebeple
etkisiz hale getirilirler, yozlaştırılırlar ve devrimci
potansiyelleri heba olur. Bu bağlamda, YA Hareketi’nin potansiyel
devrimcileri yok ettiği söylenebilir.
Kendisini
YA Hareketi’nden ve onun yumuşak, medeni değerlerinden tamamen
bağımsız tutacak yeni bir devrimci hareketin kurulması gerekli
olacaktır. Cinsiyet eşitliği, hayvanlara iyi davranmak,
homoseksüellere hoşgörü göstermek ya da buna benzer şeylerin
yanlış olduğunu söylemek istemiyorum. Fakat bu değerlerin
teknolojik medeniyeti ortadan kaldırma çabası ile hiçbir
alakaları yoktur. Bunlar devrimci değerler değildir. Etkili bir
devrimci hareket bunun yerine ilkel toplumların yetenek, kişisel
disiplin, dürüstlük, fiziksel ve ruhsal dayanıklılık, dışarıdan
dayatılan kısıtlamalara karşı toleranssızlık, fiziksel acıya
dayanabilme kapasitesi ve en önemlisi cesaret gibi sert değerlerini
benimsemelidir.
Notlar
Karaçam