Saturday, December 12, 2020

Solculuk, Tekno-Endüstriyel Sistem ve Vahşi Doğa

Solculuk, Tekno-Endüstriyel Sistem ve Vahşi Doğa

Karaçam (Ağustos 2020)


Türkçe PDF

English PDF

Giriş

Günümüzde, sisteme karşı isyan ve “düzeni” değiştirmek denildiğinde anlaşılan şeyler, genellikle, vahşi Doğa’yı temel değer olarak alan ve onu korumak için tekno-endüstriyel sistemi ortadan kaldırmak isteyecek bir hareketten çok, solcu görüşlerin ve davranışların bir kümesi olmaktadır. İlk bakışta, solculuk ve sistemi değiştirmek isteyen (daha doğrusu mevcut teknolojik sistemin fiziksel altyapısını ortadan kaldırmak isteyen) bir hareket arasında benzerlikler ve ortak noktalar var gibi gözükmektedir.2 Görünüşteki bu benzerlik ve bundan doğan kafa karışıklığı, teknolojik sisteme karşı çıkacak etkili bir hareketin kurulmasındaki en büyük engellerden birini teşkil etmektedir. Bu yüzden, bu iki akım arasındaki devasa farklılıkları ortaya koymak, tekno-endüstriyel sisteme karşı etkili bir hareketin oluşturulması için elzemdir.

Solculuk

Peki solculuk nedir? Solcu düşünce Aydınlanma ile doğmuş, hemen hemen aynı yıllarda ortaya çıkmaya başlayan endüstriyel toplum ile birlikte gelişmiştir ve endüstriyel-teknolojik sistemin temel değerler sistemini oluşturmaktadır. Solculuğun, 18. yüzyıldaki doğumundan itibaren üç aşamadan geçtiğini söyleyebiliriz. İlk aşamayı, gelenekler ve dine karşı rasyonel düşünceyi, toplumun idare edilmesinde bilimsel ve rasyonel düşüncenin egemenliğini, insanların kanunlar önünde eşitliğini, aristokrasinin ayrıcalıklarının lağvedilmesini, kilisenin ekonomi ve toplum üzerindeki etkisinin kırılmasını, cumhuriyet yönetimlerinin monarşilerin yerini almasını ve parlamentoya dayalı yönetim sistemlerinin ve hükumet biçimlerinin kurulmasını, maddi refahın artırılması ve sefaletin tamamen ortadan kaldırılmasını vb. savunan ve daha sonradan sosyalist solcular tarafından burjuva solu adı verilen akımlar oluşturmuştur. Birinci dalga sol, o yıllarda Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da kurulmakta olan yeni toplumun fikirlerini somutlaştırmış ve ifade etmiştir. İlk dalga solun dünya görüşünün temel direğini şu fikir oluşturmuştur: İnsanlık, rasyonel düşünce, bilim ve teknolojinin ona verdikleri ile Doğa ve toplum üzerinde her şeye kadir bir güce sahiptir ve böylece evrenin sırlarını çözerek dünya üzerindeki en mükemmel ve maddi açıdan bolluğa erişmiş bir toplum biçimini yaratacak kabiliyettedirdaha sonra solculuğun tüm akımları ve çeşitleri bu fikri miras almıştır.

İkinci sol dalgayı, “mükemmel” toplumun ancak maddi bolluğun toplumun her kesimine yaygınlaştırılması ile kurulabileceğini ve bunun gerçekleştirilebilmesi için ekonomik aktivitenin tamamı ile kolektifleştirilip rasyonel bir kontrol altına alınması gerektiğini savunan sosyalizm oluşturmuştur. Sosyalist solun ilk tezahürü Fransız Devrimi sırasında Babeuf ve onun Eşitler Komplosu olmuştur. Henri de Saint Simon ve Charles Fourier, sosyalist fikirleri Aydınlanmanın ve birinci dalga solun bir devamı olarak, 19. yüzyılın ilk yarısında geliştirmişlerdir. İnsanlığın kardeşliğinin bilim ve endüstri ile harmanlanmasının Dünya üzerinde cenneti yaratacağını iddia etmişlerdir. Dünyanın ilk sanayileşen ülkesi olan Britanya’da Chartist Hareket, şehir proletarya kitlesinin politik gücünü 1830’lu yıllarda göstermiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısında Marx ve Engels, ikinci dalga solu teknolojik gelişme ile sıkı bir şekilde eklemleyerek, ideolojik çerçevesinin son şeklini oluşturmuşlardır. Buna göre, sınıfsız, devletsiz, en yüksek derecede refaha erişmiş, mükemmel bir toplum, teknolojik gelişme ile birlikte ortaya çıkacaktır. Ve endüstrinin gelişmesi ölçüsünde şehir proletaryasının daha da büyümesi, ikinci dalga solun politik gücünü daha da artırmıştır.

Sosyalist sol en aşağıda yer alan, en fakir ve en mahrum sınıfların, özellikle de sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkan yeni işçi sınıfının haklarını savunduğunu iddia etmiştir. Radikal burjuva solun gerçekleşmesini istediği gelişmelere ek olarak, sosyalist solcular ekonomik alanda topyekun bir toplumsallaşmanın gerçekleştirilmesini istemişlerdir toplumun üretim ve tüketim faaliyetlerinin tamamı ile kolektifleştirilmesi yolu ile rasyonel ve planlı bir toplumsal sistemin kurulması ve böylece maddi bolluğun toplumun her bir ferdine genişletilmesi. Solculuğun bu ikinci dalgasının faaliyetleri sonucunda tekno-endüstriyel sistem, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da, faaliyetlerini devam ettirmek için ihtiyaç duyduğu emek gücünü oluşturan kitleleri kendisine entegre ederek, tamamı ile yerleşmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelişmiş Batı ülkelerinde tamamı ile yerleşen görece istikrarlı3 sistem, doğu bloku ülkelerinin komuta ekonomilerinden finansal anlamda daha büyük bir refah yaratabildiğini ve daha başarılı olduğunu kanıtlamıştır. Ancak, tekno-endüstriyel sistemin gelişmesi ölçüsünde, geleneksel tarım toplumları tamamı ile dağılmış ve bunun sonucunda geleneksel değerlerde, aile yapısında, günlük yaşamda vb. büyük değişimler meydana gelmiştir. Bu değişimler, altmışlı yılların ortalarından itibaren üçüncü bir sol dalganın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Toplumdaki ezilmiş gruplar ile özdeşleştiğini ve onları savunduğunu iddia eden, doğrudan insanların günlük yaşamlarına ve davranışlarına odaklanan ve bunu toplumsal kohezyonu ve istikrarı artırmak adına insanları daha iyi toplumsallaştırmakta4 kullanan yeni bir sol akım.

Tarih boyunca aldığı tüm bu biçimlerle sol, sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkan toplumsal sistemin gelişmesi, insanların rızasını alarak istikrara kavuşması ve eksikliklerini tamamlaması için gerekli değerler ve davranış biçimlerinin oluşturulmasını sağlamıştır.

Bu metin çok daha uzundur. Tamamına erişmek için yukarıdaki PDF linklerini kullanınız.

_______________________________________________________

Karaçam

karapinusnigra@gmail.com